31 Ağustos 2013 Cumartesi

gri gölgeler arasında




                                        2. Dünya Savaşı sırasında Litvanyalılara yapılanlar.

13 Ağustos 2013 Salı

tembellik hakkı

 


Bu başlığı görünce, ne yaparsınız? Tabi ki bu adam ne diyor dersiniz! Adam haklıymış. Her ne kadar, arada bir aşırı çalışma sevdalısı olsam da, adam ikna edici yazmış. Mantık şu; çalışanlar aşırı çalıştığı için yoksul oluyorlar. Bu bizim anlayabileceğimiz bir mantık mı bu çağda? Hayır bence değil. Düzen şu an, öğle tatillerinde uyuyan insanların bulunduğu, çalışma saatleri az olan ülkelerin battığını düşündüren bir düzen. Adam haklı olsa da bugün değil. Herkese yetecek kadar iş yok. İşsizlik diye, somut bir gerçeklik var ve adam diyor ki, herkes günde en fazla 3 saat çalışırsa her şey yoluna girecek. Ben kesin bir sonuca varamadım. Ama bazen kafada bir soru işareti bulunması emin olmaktan daha iyidir.

Şu sözlere bakın bir hele:

"Ürettiğimiz tüm mallar, sürümleri kolay olsun ve az ömürlü olsun diye bilerek gelişigüzel yapılıyor. Bizim çağımıza sahtecilik çağı denecektir; tıpkı insanlığın ilk dönemlerine ürünlerinin nitelikleri göz önünde bulundurularak taş çağı veya bronz çağı dendiği gibi."

Muslin:  Sık dokunmuş, parlak, ince, yumuşak bir tür kumaş (tdk).

Sefih: Zevk ve eğlenceye düşkün, uçarı (tdk).

Partal: Çok kullanılmaktan yıpranmış  (tdk).






9 Ağustos 2013 Cuma

ömür boyu esenlik



Bu eser, mantıken çok saçma gelse de, benim bu çağda hissettiğim ve gözlemlediğim bir olgudan bahsediyor: Çevrede bir mutluluk pazarlaması var; mutluluklarımızı yarıştırıyor; adeta daha mutlu olmayı amaçlıyor ve daha mutlu olduğumuzu ispatlamak için mutlu olmayı istiyoruz.

Hepimiz mutlu olmayı istiyoruz? Ama mutlu olduğumuzu nasıl biliriz? Burada işimizi kolaylaştıran bir ölçüt, yazara göre şu; insan kendi kendine mutlu olup olmadığı sorusunu sorduğunda, zaten mutlu değildir.

Yazar, mutluluk ile ilgili etraflıca düşünmüş ve onun birincil amaç olarak arkasından koşulmasını yanlış buluyor. "Mutluluk, ikincil amaçlara doğru ilerlerken rastlanan ya da rastlanmayan bir dolaylı sanat olarak kabul edilmek yerine, hemen ulaşılabilen ve destek reçetelerinde sunulan bir hedef olarak öneriliyor." Karşı çıktığı bu.

Bu noktada "sıkılma" kavramına da uğrayan yazar, "sıradanın altındaki şaşırtıcı güzelliği meydana çıkarmak gerekiyor. Sıkıcı olan asla gerçeklik değil, benim bakışım" diyor. "Sıkıntı olmadan, şeylerin tatsızlaştığı zamana ilişkin bu uyuşukluk olmadan, kim bir kitabın kapağını açacak, doğduğu şehri tek edecekti?" diye soruyor.

Ayrıca, bugün "neden mutlu değilim" duygusuyla kendini kötü hissedenlere, "hayat her zaman, her şeyden önce bir vaattir, bir program değil" diyor.

Ek olarak, bizim önceki nesillerden farkımızı şöyle yorumlaması dikkatimi çekti: "Değişen, önceki nesillere oranla daha çok sayıda felaket yaşıyor olmamız değil, bunlara karşı ruhsal hazırlıksızlığımızdır."

Yazarın vardığı sonuca göre, "mutluluk, ancak başka bir şey ararken karşımıza çıktığına göre, her zaman ve her yerde ikinci planda tutulmalıdır."


Kateşizm: Hristiyanlıkta dini törenlerde kullanılan ritüellerin ve uygulamaların, duaların ve ilahilerin retorik olarak öğretilmesi işi. (vikisözlük)

Mezamir: Makamla okunan Zebur sureleri. (tdk)

Takdis: Kutsal sayma, kutsama. (tdk)

Ekorşe: İnsan ya da hayvan figürünü, kas yapısını göstermek amacıyla derisi yüzülmüş olarak betimleyen anatomik çizimdir. (uludağ sözlük)

Heteronomi: İmmanuel kant'a gore otonomi'nin tam tersidir. Tam anlami groundwork for the metaphysics of moralsda; 'insanin kendi secmedigi tutku veya arzulara gore davranmasi', diye gecer. otonomiyi ise ayni calişmada Kant, insanin kendi belirledigi kurallara gore davranmasi olarak tanimlar. (ekşisözlük)

Otarşi: Yurdumuzda yerli malı haftası aracılığı ile yıllarca propagandası yapılmış ekonomik anlayış.(ekşisözlük) Bir ülkenin kendi kendine yeterliliği (vikisözlük).

Kitsch: Var olan bir tarzın aşağı bir kopyası olan sanatı sınıflandırmak, ifade etmek için kullanılan Almanca bir terimdir. (vikipedi)

Alegori (Yerine): Bir görüntü, bir yaşantı veya bir davranışın daha iyi kavranmasını sağlamak için göz önünde canlandırıp dile getirme sanatıdır. Soyut bir düşünceyi heykel ya da resim ile göstermek, örneğin adalet düşüncesinin gözü bağlı ve elinde terazi bulunan bir kadınla(Themis) anlatılması gibi.
Kutadgu Bilig (Yusuf Has Hacib) Türk yazınındaki alegorik yapıtlardandır. "Adalet", "Saadet", "Devlet" ve "Akıl" iyi bir devletin nasıl olması gerektiğini tartışır. Bu soyut kavramların insan niteliği ile verilmesi "yerine"dir. Daha çok fabl'larda görülür. (vikipedi)

Parya: Herkes tarafından hor görülen ve aşağılanan kimse, ayaktakımı (tdk).

Esrime: Sarhoş olma işi (tdk).

Homeopati: Bir hastalığın, hastalık belirtilerini sağlam bir insanda ortaya çıkarabilecek maddelerin çok düşük dozlarda hastaya verilmesiyle tedavi edilebileceği inancına dayanan bir alternatif tıp yöntemidir. İlk olarak Samuel Hahnemann (1755-1843) tarafından 1796 yılında uygulanmaya başlanmış olan homeopatide, ilaçlar arka arkaya defalarca seyreltilerek hazırlanır. Seyreltme işlemi sonunda ilaç, genellikle aktif maddeden bir adet molekül bile barındırmaz (1 birim aktif madde 1030 birim suya eklenir, yani ilacın içerisinde 1 adet molekül barındırma şansı kabaca milyonda 1'dir). Seyreltme işlemi nedeniyle Homeopatik ilaçların farmakolojik herhangi bir etkisi yoktur.
Homeopati'nin plasebo etkisi dışında bir faydası olduğu bilimsel ve klinik olarak kanıtlanamamıştır. Homeopatik ilaçlar genellikle herhangi bir aktif madde barındırmadıkları için zararsız kabul edilirler. Fakat bu ilaçların geleneksel tıbbın yerine kullanılması hastaları tehlikeye atabilir.Homeopati alternatif tıp kategorisine giren bir tedavi çeşididir ve kullanılmadan önce mutlaka uzman bir hekime başvurulması gerekir (vikipedi).

Allopati: Savaşılması gereken hastalığın belirtilerine karşıt belirtiler meydana getiren ilaçların verilmesini öngören ve en çok kullanılan tedavidir. Örnek vermek gerekirse: yanık yarasına buz basmak (ekşisözlük).

Gulag: Sovyetler Birliği hükümeti aracılığı ile yönetilen akronimiyle oluşan cezai çalışma kampları sistemi. Sovyet rejimi karşıtı unsurların (politik suçlu) hızla kovuşturulması ve toplumdan soyutlanması için 25 Nisan 1930 tarihinde kurulan bir tür yargı ve infaz sistemidir. Zaman içinde Sovyetler Birliği'nin birçok yerinde çok sayıda çalışma kampını da bünyesinde barındırır olmuştur. Batı dünyası Gulak kavramını ilk kez Aleksandr Soljenitsin'in Gulag Takımadaları kitabıyla tanıdı(vikipedi).

İdil: Kır yaşamı içinde aşk konusunu işleyen kısa şiir (tdk).

Senkretizm: Terim, Oxford İngilizce Sözlüğü tarafından basit bir şekilde "farklı din, kültür veya düşünce okullarının birleşimi" olarak tanımlanırken, Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlük'te "Birbirinden ayrı düşünce, inanış veya öğretileri kaynaştırmaya çalışan felsefe sistemi" olarak tanımlanmıştır. Kültürel bir fenomen olarak senkretizm, edebiyat, müzik, mimarî, temsilî sanatlar ve diğer kültürel ifadelerde de gerçekleşebilir. Bununla birlikte eklektizmden farklıdır. Ayrıca senkretik siyasetten de söz edilebilirse de siyasî sınıflandırma açısından bu bağlamda terimin anlamı biraz daha farklıdır (vikipedi).

Leitmotiv: Edebiyata müzik alanından geçen bir kavramdır. Esası, bir müzik parçasının tekrarlanan nakaratıdır. Edebiyatta, özellikle roman sanatında rağbet gören teknik bir unsurdur.
Romanın değişik bölümlerinde, çeşitli nedenlerle- vesilelerle tekrarlanan ifade kalıbıdır.
Peyami Safa'nın Dokuzuncu Hariciye Koğuşu'nda Nüzhet'in kahkaları, Yalnızız romanında "çay iç" cümlesi, Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar romanında Olric'in "efendim" ifadesi, Turgut'un "bat dünya bat" sözü birer leitmotiv örnekleridir (vikipedi).

6 Ağustos 2013 Salı

capon çayevi



Bir kitabın sonuna kadar, "seni asla unutmayacağım Nuridin" diye sürünüp, tam biterken kahraman antikahramana dönüşüyor; tuhaf bir duygusuzluk kaplıyordu içimi. Hayır, o benim kahramanım değildi!!!

Bu kitaptan öğrendiğim sözcüklere gelince (tdk):

Serapa: Baştan başa.

Uzlet: Toplum yaşayışından kaçıp tek başına yaşama.

Kılağı: Taş üzerinde bilenen bir kesici aracın keskin yüzüne yapışan ve aracın iyi kesebilmesi için, yağlanmış yumuşak taşla kaldırılması gereken çok ince çelik parçaları, zağ.

Münhal: Boş olan, açık bulunan (memuriyet vb.), boş, açık.

Pomak: Rumeli'de Bulgarca konuşan bir Türk ve Müslüman topluluğu.

Saraka: Alay, istihza.

Velespit: Bisiklet.

İşmar: El, göz veya baş ile yapılan işaret.

İfrat: Herhangi bir konuda çok ileri gitme, ölçüyü aşma, aşırı davranma, taşkınlık, tefrit karşıtı.

Kavil: Sözleşme, anlaşma.

Satirik: Yergi ile ilgili, yergi niteliğinde olan.

Mufassal: Ayrıntılı.

Çakar: Denizde, açığa veya kıyılara yerleştirilen, düzenli aralıklarla ve sürekli belirli aralıklarla yanıp sönen küçük fener, şimşekli fener.

Hızar: Tahta ve kereste biçmeye yarayan, elektrik ve su gücüyle çalışan büyük bıçkı.

Mukallit: Taklitçi.

İcar: Kira.

Takiye: Olduğundan farklı görünme.

İhsas: Üstü kapalı anlatma, sezdirme, ima.

Yalaz: Alev.

Peşkir: Genellikle pamuk ipliğinden dokunmuş ince havlu.

Acul: Aceleci.

Palikarya: Rum.

Şetaret: Sevinç, şenlik, neşe.

Güllabi: Akıl hastanelerindeki hademe, güllabici, deli güllabicisi.

Herze: Saçma söz, zevzeklik.

Abani:  Genellikle sarık, bohça, kundak ve yorgan yüzü yapımında kullanılan, zemini beyaz, üzerinde safran renginde nakışlar bulunan ipek kumaş.

Mukassi: Sıkıntılı.

Rint:  Gönül eri.

Niza: Çekişme, bozuşma, kavga.

Tediye: Para vb. bir şey verme, ödeme.

Behemehal: Her hâlde, ne olursa olsun, ne yapıp yapıp, mutlaka.

İstihkak: Hakkı olma, hak kazanma.

Terebentin: Kozalaklılardan ve bazı ağaçlardan ya kendi kendine ya da ağacın çizilmesiyle akan, yağlı boya, yağlı vernik üretiminde ve inceltilmesinde kullanılan, ince, renksiz, kokulu reçine, terementi.

Ünsiyet: Alışkanlık.

Sakil: Çirkin, kaba, uyumsuz.

Koyak: Vadi.

Çıfıt: Hileci, düzenbaz.

Rayiç: Bir para biriminin veya malın satış ve sürüm değeri.

Kurna: Hamam ve banyolarda musluk altında bulunan, içinde su biriktirilen, yuvarlak, mermer, taş veya plastik tekne.

Müstahkem: Belirtilmiş, tahkim edilmiş, sağlamlaştırılmış.

Selaset: Akıcılık.

Mabat: Bitmemiş yazı, roman vb.nde arka, devam.

Güğüm: Yandan kulplu, boynu uzun, genellikle bakırdan su kabı.

Kerteriz: Bir yerin nerede bulunduğunu pusula ile ölçme.

Payan: Son, sonuç, nihayet.

Velense: Yüzü uzun tüylü, kalın ve ağır battaniye.

Muvakkit: Güneşe bakarak namaz vakitlerini bildiren kimse.

Tahnit: Bozulmaması için ölüyü ilaçlama.

Yelyepelek: telaşla, hızlıca.

Fend: ustalık, kurnazlık.

Külhan: Hamamları ısıtan, hamamın altında bulunan kapalı ve geniş ocak, cehennemlik.

Tilmiz: Öğrenci.

Fertik: Kaç, uzaklaş, sıvış; tamam, bitti” anlamlarında kullanılan bir seslenme sözü.

Naçar: Çaresiz, zavallı, düşkün.

Sayeban: Gölgelik.

Taravet: Tazelik.

Çalyaka: Yakasına yapışıp sıkıca tutarak.

Melun: lanetlenmiş.

Teres: Aşağılık anlamına sövgü sözü.

Ayrıca, ne düşüneceği konusunda merakını kendi zihninde gideremeyen bir çok kişi için, şu söz de iyi gider:)

"Kendisini tamamen felsefeye vermiş fakat ne düşüneceğine karar vermemiş olmakla birlikte filozofluğunu ilan etmişti."

baba ve piç




Bir roman oluşturanın zekasına saygı duyacağımı bu labirent gibi romanda öğrendim.

1 Ağustos 2013 Perşembe

mezopotamya ekspresi

Tarih, kim yazıyorsa, onun sunduğu bir gerçeklik; bu kitap da bu fikri güçlendirdi bende. E o zaman okumayalım mı? Hayır, farklı yorumlardan haberdar olmak iyi geldi.

Bu kitapta karşıma çıkıp varlıklarını ilan eden sözcükler:) (tdk'ya göre aktarıyorum)

Tariz: Kapalı bir biçimde, dolaylı olarak söz söyleme, taşlama

Enigma, gizem veya bulmaca anlamına gelen Yunanca bir kelimedir (vikipedi'den; tdk, bu sorgulama sonucunda hırs yaptı ve aramayı bırakmadı; ama bulamadı tabi:)

Sui generis  yeni türetilmiş Latince bir deyiştir. Türkçe'de tam olarak, kendine özgü, nevi şahsına münhasır gibi sıfatlarla karşılanabilir. Kendine özgü özellikleri olan ve başka bir örneği olmayan nesne ya da olayları anlatmak için kullanılır.(vikipedi)

İndifa: Başkaldırma, isyan etme, ayaklanma

Gambit, bir satranç terimidir. Daha iyi bir mevki kazanmak için bir oyuncunun bir veya birkaç taşı feda etmesi anlamına gelmektedir. Satranç dışında da hesaplı bir hareket, bir tür hile anlamlarında da kullanılır.(vikipedi)

İrticalen: doğaçlama.

Otokton: yerli

Tenkil: uzaklaştırma

Müteaddit: birçok.

Her gün yaşadığımız gerçekliği şu sözde bulduğum için sevindim ve sunuyorum:

"Otobüs şoförleri neyin ne olduğuna dair keskin bir kavrayışı, Nobel ödülü sahiplerinden daha fazla ortaya koyabilirler." Michael Ignatieff

Kavrayış, birilerine özgü bir ayrıcalık değil ki; kimden neler öğrenebileceğimizi bilemeyiz. Algı kanallarımız her daim açık ola!