Neden? Hakkında çok atılıp tutulan narsisizm neden vardır; neden meydana gelir? Asıl soru'nun bu olduğunu bu kitapla anladım. Ve aynaya baktığında ya da çevresinde maruz kaldıklarında da olsa, böyle bir sorunun herkesi olumsuz etkileme ihtimali var.
"Başarı gereksinimini sevme ve sevilme ihtiyacının üstüne koyan davranış kalıbında çılgınca bir yan vardır. Kendisine, vücuduna ya da duygularına ulaşılmasına izin vermeyen insanda çılgınca bir şeyler vardır. Daha yüksek yaşam standardı adına havayı, suyu ve toprağı kirleten bir kültürde de çılgınca bir şeyler vardır."
Evet, hep birbirimize bakıp olan bitenin normalliğine ikna oluyoruz belki, ama bunlar çılgınca.
Ben bu yazar sayesinde şunu anladım: Bireyin bir gerçek benliği var. Bu, bedeni, bedeninde mevcut duygularla somut bir gerçeklik. İnkar edilemez. Edilememeli. Ama ediliyor işte. Ne uğruna gerçek benlik ve duygular inkar ediliyor? Kişi, kendisini idealize ettiği bir imgeye sahip. Mesela, toplumda ne hoş karşılanmaz? Bazı kişiler için korktuğunu söylemek ölümden beterdir. Bu nedenle korku inkar edilir. Bazı kişiler için öfke, kıskançlık duyguları kabul edilemezdir. Bu, kişinin idealize ettiği imgesinde yer alamaz. İşte, idealize imgenin kovduğu bu duyguları, bu gerçeklikleri, kişi yok sayar.
"Asıl olan şey, narsisistin kendisini idealize ettiği imgesiyle tanımlamasıdır. Gerçek benlik imgesi kaybolmuştur."
Ama bu çok ağır bir şey. Duygular olmaksızın biz nasıl var olabiliriz? Duygular ve dolayısıyla bedenimiz, bize hayat, canlılık verir. Narsisistler ise, "bedeni zihnin bir aracı, iradelerinin uşağı olarak görürler."
"Narsisizm, insanın kendisine karşı imgesine yaptığı yatırımı gösterir."
Yani, bir gerçek benliğimiz var, bir de görüntümüz. Enerjisini görüntüsüne harcayan birinin enerjisi bitiveriyor: "Tüm enerjisini görüntüsünü muhafaza etmek için kullanan Mary, tükenmiş ve gerçek benliğiyle arasındaki bağ zayıflamıştı."
"Narsisistik bir bireyde eylemler duygulardan ayrıdır ve imge tarafından haklı çıkarılırlar."
"Narsisisti karakterize eden gösterişli benlik imgesi, benlikle ilgili yetersizlik ve etkisizlik duygusunu telafi etmek için oluşturulmuştur."
İmge varsa ne olmuş, diyebiliriz. De, "imge, acizdir; kendi başına bir gücü yoktur." Bu nedenle, kişinin gücü boşa gitmiş oluyor.
"Kuvvetli duyguların etkili gücünden yoksun olan narsisist, eksikliğini giderebilmek için güç ihtiyacı ve arayışı içindedir."
"Gücün önemli rol oynadığı bir ilişkide sevgi olamaz."
"Güç oyunu oynayanlar neden hiçbir zaman yeterince güç sahibi hissetmiyormuş gibi görünürler? Bu soruya cevap verebilmek için tanımlamanın ego düzeyinde geçerli, bedensel düzeyde ise bir hayal olduğunu anlamalıyız. Güç imgeye enerji verebilir, ancak benlik ve duygular üzerinde hiçbir anlamı yoktur. İmgeye aşırı yatırım benliği zayıflatır."
Peki duygularımızı nasıl kaybediyoruz? Daha doğrusu onlar her zaman bizimle, ama biz onları nasıl görünmez hale getiriyoruz? "Ebeveynler, çocuğa ağlamayı kesmemesi halinde ağlamasına neden olacak bir şey yapacaklarını söyleyerek açık bir düşmanlık sergiler ve ağlamasını durdurmak için çocuğa vururlar. Böyle bir tepkiyle karşılaşan çocuk ağlamaya nasıl devam edebilir? Bunun da ötesinde, çocuk gülümseyene kadar kimsenin onu sevmeyeceği fikrini aşılayan anne babalar bile vardır. Hastalarımın ağlamakta zorlanması beni şaşırtmıyor."
"Her birimiz, bizi diğer insanlardan ayıran özelliklerimiz ve kabiliyetlerimizle eşsiziz. Ancak bu bizi özel yapmaz, çünkü diğerlerinin de bizim sahip olmadığımız birtakım özelliklere ve yeteneklere sahip olduklarını biliriz. Eğer akıllıysak kimliğimizi özel yeteneklerimizin üzerine inşa etmeyiz."
"Bir insan özel olabilmek için hislerini inkar etmek zorundadır, çünkü onlar da olağandır. Herkes sever, nefret eder, öfkelenir, üzülür, korkar vb. Özel insan bedenin ve onun hislerinin üzerindedir."
"Kişinin asıl gereksinimleri imge yoluyla asla tatmin edilemez."
"Ebeveynler sevgisiz bir yaklaşım gösterdiklerinde çocuk bir delilik durumu içinde olduğunu hisseder. Bu bir anlam ifade etmez. Fakat bir çocuk annesine, 'Bak deli gibi davranıyorsun, beni sevmen gerekir,' diyebilir mi? Çocuk bunu söylese bile annesi şöyle cevap verebilir: 'Seni seviyorum ama sen kötü bir çocuksun.' İyi ve kötü, çocuğun yavaş yavaş öğrenebileceği karmaşık kavramlardır. Çocuğun o anki tepkisi şöyle düşünmek olur: 'Benimle ilgili yanlış bir şey olmalı. Deli olmalıyım, çünkü her ne yaparsam yapayım annemin beni bunlardan bağımsız olarak sevmesini bekledim.' Anne gerçekliğin son yargıcı olduğundan, çocuk onun konumunu anlamlı ve sağlıklı olarak kabul etmelidir. Dolayısıyla çocuğun doğal olarak hissettiği sevgi ve özlem duygusu bir delilikmiş gibi görünmeye başlar."
Bu, bize ebeveyn kabul-red olayının ilerde ne tür tahribatlara götürebileceğini gösteriyor.
"İnsan yalnızca duygularını ifade ederek gerçek benliğiyle temas kurabilir. Bu yavaşça ilerleyen bir çalışmadır, fakat hem fiziksel savunmaların (kas gerilimleri) hem de psikolojik savunmaların (inkarlar) azaltılması gerekir."
"Anne veya babasının, ihtiyaçlarına tepki göstermemesini ne bir bebek ne de bir çocuk anlayabilir. Çocuğun gerçeklik hissi altüst olur."
Gelelim ceza meselesine:
Ceza uygulanmalı mı, uygulanmamalı mı; çok sorulan bir sorudur. İşte sana kriter: Cezayı kendini tatmin etmek için mi verdin; yoksa karşındaki kişi öğrensin diye mi?
"Çocuk yetiştirmede cezaya yer verilebilir, ancak birçok vakada ceza, ebeveynin baskı altındaki öfke ve hiddetinin terbiye etme kisvesi altında boşaltılmasına hizmet eder. Çaresiz ve bağımlı olan çocuk bunu kabul etmelidir ya da daha büyük bir hiddet riskini göze almalıdır. Bu tür bir uygulamaya maruz kalan çocuğun kişiliğine ne olur?"
"Çocuklar, oyunların onlara vereceği zevklerin tamamını hissedebilmeleri için, öğrenme gibi bir gizli amaç olmaksızın rahat bırakılmalıdırlar."
"İmge canlılığın antitezidir ve bu nedenle imge çok büyük bir önem kazandığında canlılık bu durumdan zarar görür."
"'İyi' yaşamın gerçekdışılığı, görüntüsüne ve zevk tuzaklarına rağmen, neşesiz oluşunda yatar. Maui adasındaki Kaanapali kentinde harika bir lüks otel olan Hyatt Hotel'deki insanlara baktığım zaman, yüzlerinde ve bedenlerinde neşeden bir iz bulamadım. Havuzda oynayan çocuklar hariç, tatil yapanların gözünde hayat dolu bir pırıltı göremedim. Bu genel gözlem orada bulunan herkes için geçerli olmayabilir, ancak 'iyi' yaşamın histen çok bir gösteri olduğu varsayımımı destekliyor."
"Eminim bazılarımız egoyu direksiyondan alıp arka koltuğa geçirdiğimiz ve içimizdeki çocuğu kahkaha atıp sevmesi için serbest bıraktığımız anlarda sevinci hissetmişizdir. ne yazık ki masumiyetimizi çok çabuk kaybediyoruz ve bu kaybı ödüllendiriyor olmamız çok daha büyük bir talihsizlik. Bizi alay edilebilir ve incinebilir kıldığından masum olmayı istemeyiz. Tecrübeli olmayı isteriz, bu bize üstün olduğumuzu hissettirir."
Neticede, üç nokta arka arkaya..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder