https://eksisozluk.com/yusuf-hakan-erdem--905774
"50 dakikalik ders boyunca tek dirsegini kursuye yaslamak
suretiyle onunde 45 derece aciyla inen 450 kisilik amfiye ders anlatabilen,
buna ragmen sirt-bel bolgesinde herhangi bir deformasyonu bulunmayan sabanci universitesi ogretim uyesi."
"amfi derslerinde dersin başladığı anda ses cikmamasina
ragmen saylıns piliğz diyen, amfide ses çıkaranları parmakla göstererek çok pis
rencide eden sabancı üniversitesi hocası."
Bu adamdan habersiz yaşamışım yıllarca; ama zararın
neresinden dönsek kar.Levent Erden'in acaba'sında, bu adam neyin nesi diye
bakıyordum, hatta bakmıyordum. Bir süre sonra fark ettim, ezber dışında, sırf
araştırma yapmayı seven, bundan kaçınmayan bir adam olduğunu. Sonra bi baktım
kitap yazmış. Aldım okudum. Ya, yazın dünyasında disiplini öğreneceğimiz bir
kaynak, hem de bu disiplini unvana dönüştürme gayretine girmemiş bir kişi
olarak da, çok dikkat edilesi.
En dikkat çeken kişilerin de hata eksik işler
çıkarabileceğini burda çok net gördüm.
Hele şuna bak: "Metinleri üreten yazarlar ise, tam
tersine, eleştiri pireleri tarafından ısırılmamanın huzuru ve rahatı içinde
irileşiyor, irileştikleri oranda hantallaşıyorlar."
Nasıl güzel bir anlatımdır, olduğu gibi.
Uzun süredir yanlış öğretilen bir bilginin Cumhuriyet'ten
önceye dayandığını ortaya koyduktan sonra şöyle diyor:
"Bunu önce Osmanlı, sonra da Cumhuriyet okullarının
yanlış da olsa bir şeyi öğretmekteki başarısına yoruyorum."
"hoca kafeslemek" :)
Hocamın intihali anlatışı vurgulanmalı:
"Başkasının
daha önce zahmetli bir araştırma süreci sonucunda bulup kullandığı ve
referansını vererek ilim alemi ve kamuyla paylaştığı kaynakları, o kişiyi
zikretmeden kullanma" "Araştırıcılar olarak, bizden önceki
araştırıcıların geçmiş araştırmalarına gömülmüş kalmış emeklerini anmadığımız
zaman bırakın onların hatırasına hürmetsizlik etmeyi, araştırma etiği açısından
olsun doğru davranmış olur muyuz?"
Son'da
hocam şunu söylüyor:
"İçsel olarak pek değer vermediğimiz,
bir disiplin olarak çalışma kurallarını umursamadığımız, olgularına ve
olaylarının akış sırasına saygı duymadığımız, okullarda adam gibi öğretme
zahmetine katlanmadığımız tarihe yine de tuhaf bir düşkünlüğümüz var. Tarih
konuşmayı, konuşmalarımızı, yazılarımızı tarih göndermeleriyle süslemeyi çok
seviyoruz."
Bir bilim adamı ne çok merak eder; bu merak onu ne kadar zinde tutar; bunu görecek sadece galiba seni buldum hocam. İnşallah çoktur bu kişiler de, ben yanılıyorumdur. Ay nerdeyse hiç bulamayacaktım ilham alacağım kişiyi.
Bakalım, bilmediğim sözcükleri bu sefer öğrenebilecek miyim?
anakronik: Çağı geçmiş, çağa uymaz, eskimiş. Tarihlendirmede yanılgı içinde bulunan.
velut: doğurgan, verimli.
terkip: tamlama.
müessir: dokunaklı.
saki: İçkili toplantılarda içki dağıtan kimse.
palikarya: Rum kabadayısı.
reaya: Osmanlı İmparatorluğunda yönetime katılmayan, askeri sınıf dışında kalan, geçimini tarım ve ticaretle sağlayan kesim.
anakronizm: tarih yanılgısı.
İşkodra-Avlonya: Arnavutluk'ta şehirler.
musahhih: düzeltici.
ekalliyet: azınlık.
anasır: ögeler.
zimmi: İslam devleti tebaasında olan ve haraç veren Hristiyanlar, Yahudiler.
selef: bir görevde, bir makamda kendinden önce bulunmuş olan kimse, öncel, halef karşıtı.
halef: Birinin ardından gelip onun makamına geçen kimse, ardıl, selef karşıtı.
transkripsiyon: Çeviri yazı.
mutat: alışılmış.
ihtida: Başka bir dinden çıkıp Müslüman olma.
tebdil: değiştirme.
mutedil: ılımlı.
heterodoks: Kabul edilmiş din kurallarına aykırı.
istinsah: Yazma bir eseri el yazısıyla kopyalama.
naşir: yayımcı.
müreccah: yeğ.
bu meyanda: bu arada.
indi: Herkesçe kabul edilebilecek bir temele bağlanamayıp yalnız bir kişinin kendi kanısına dayanan.
tevellüt: İnsanın doğumu, doğduğu zaman.
mütevellit: Doğmuş, dünyaya gelmiş.
mufassal: ayrıntılı.
tevcih: yöneltme.
tehcir: Göç ettirme, göç etmesine sebep olma, sürme.
menhus: uğursuz.
malumatfuruş: bilgiçlik taslayan.
tevil: yorumlama.
hassa: özellik.
müşir: haber veren.
mabeyin: Eski konaklarda harem ile selamlık arasındaki daire.
müverrih: tarihçi.
layuhti: Hata işlemeyen, yanlış yapmayan.
inşirah: İç açılması, gönül açılması, ferahlık.
berhudar: mutlu.
ibid. (Latin, short for ibidem, meaning "in the same place"); aynı yerde, aynı eserde.
Sic, "böyle" veya "bu şekilde" anlamına gelen Latince bir sözcük. Yazımda genellikle köşeli parantez içinde eğik yazı ile [sic] şeklinde gösterilir ve kendisinden önce gelen kelimenin, deyimin ya da imlâ işaretinin hatalı yazılmadığını; orijinal metne sadık kalındığını belirtir.
kamilen: büsbütün, toptan.
prosopografi: özellikle tarihi şahsiyetlerin hayatını ve aile bağlantılarını arşiv kayıtlarına dayanarak ortaya çıkarma işi.
kamber: kılavuz.
mahfil: toplantı yeri.
ferik: tümgeneral.
tenkil: uzaklaştırma.
tecahül: bilmez gibi görünme.
müştemilat: eklentiler.
muhtasar: kısaltılmış olan.
kabala: Yahudilerde, yazılı olarak konulmuş olan Tanrı kanunlarının yanında, ağızdan ağıza geçen din buyruklarının, İbrani felsefesinin ve efsane yazılarının tamamı.
temrin: alıştırma.
onomastik: Özel adlar ve özellikle kişi adları bilimi.
zeban: dil.
ihata: kavrayış.
mülhem: içine doğmuş.
muhassala: elde edilen sonuç.
usare: öz su.
pogrom: soykırım.
saik: sebep, güdü.
salık: tavsiye.
bahusus: özellikle.
muazzep: acı, sıkıntı.
nehirsöyleşi: anlatılanlarla sınırlı kalan biyografi.
vulgarize: halk için yapılan.
mütearife: aksiyom. Başka bir önermeye geri götürülemeyen ve tanıtlanamayan, böyle bir geri götürme ve kanıtı da gerektirmeyip, kendiliğinden apaçık olan ve böyle olduğu için öteki önermelerin temeli ve öndayanağı olan temel önerme.
mütebahhir: Geniş, derin bilgisi olan.
tevarüs: Bir kimseden miras kalma, mirasa konma.
pencik: Asker yetiştirilmek için savaş tutsaklarından beşte bir oranında ayrılan acemi oğlanı adayı.
muhtasar: kısaltılmış olan.
ricat: vazgeçme.
muhasara: kuşatma.
fütuhat: fetihler.
layiha: Herhangi bir konuda bir görüş ve düşünceyi bildiren yazı.
rana: Güzel, göze hoş görünen.
tevil: Bir sözü veya davranışı görünür anlamından başka bir anlamda kabul etme, çevri.
tedvin: derleme.
ikdam: Gayretle çalışma, sürekli uğraşma.
maruf: belli.
irtikap: Kötü iş yapma, kötülük etme.
terettüp: Gerekme, icap etme.
post scriptum: After the written part.
mimesis: benzetme, öykünme.
knez: Eflaklılar'da babadan oğula geçen bucak kethüdalığı.
kethüda: Zengin kimselerin ve devlet büyüklerinin buyruğunda çalışan, onların birtakım işlerini gören kimse, kâhya.
mebruk: kutlanacak kimse.
vukuf: anlama, bilme.
teşmil: Kapsamına alma, genişletme, yayma.
muttali: Öğrenmiş, haber almış, bilgi edinmiş.
sitayiş: övme.
siyak: sözün gelişi, anlatım biçimi.
sirkat: hırsızlık.
iktibas: ödünç alma.
mahdut: sayısı belli, basit.
olca: ganimet.
sathi: yüzeysel.
afif: dürüst.
cebel: sahipsiz, boş toprak.
salname: yıllık.
ceride: kayıt defteri.
liva: sancak.
dar: yurt.
intisap: bağlanma, kapılanma.
mabat: bitmemiş yazı, devam.
şukka: mektup.
telhis: Sadrazamın, bir sorunu kendi düşünceleriyle birlikte özet halinde yazarak padişaha sunduğu kâğıt.
ruzname: günlük olayların yazıldığı defter.
bendegan: kullar, köleler.
mebzul: bol, çok.
istikraz: borçlanma.
vükela: Osmanlı Devleti'nde bakanlar, vekiller.
mutasarrıf: Tanzimattan sonra, Osmanlı yönetim örgütünde sancakların yöneticisine verilen ad.
musahip: Tatlı konuşmaları ile büyüklerin, özellikle padişahların güzel zaman geçirmelerini sağlamakla görevli kimselere verilen unvan.
serencam: akıbet.
patetik: dokunaklı.
kavl: Yıkılmağa yüz tutmuş yapı.
mostra: göstermelik, model.
müteverrim: veremli.
muaşaka: Birbirini karşılıklı sevme, sevişme, âşıktaşlık.
karine: ipucu.
tezyin: süsleme.
anakronik: Çağı geçmiş, çağa uymaz, eskimiş. Tarihlendirmede yanılgı içinde bulunan.
velut: doğurgan, verimli.
terkip: tamlama.
müessir: dokunaklı.
saki: İçkili toplantılarda içki dağıtan kimse.
palikarya: Rum kabadayısı.
reaya: Osmanlı İmparatorluğunda yönetime katılmayan, askeri sınıf dışında kalan, geçimini tarım ve ticaretle sağlayan kesim.
anakronizm: tarih yanılgısı.
İşkodra-Avlonya: Arnavutluk'ta şehirler.
musahhih: düzeltici.
ekalliyet: azınlık.
anasır: ögeler.
zimmi: İslam devleti tebaasında olan ve haraç veren Hristiyanlar, Yahudiler.
selef: bir görevde, bir makamda kendinden önce bulunmuş olan kimse, öncel, halef karşıtı.
halef: Birinin ardından gelip onun makamına geçen kimse, ardıl, selef karşıtı.
transkripsiyon: Çeviri yazı.
mutat: alışılmış.
ihtida: Başka bir dinden çıkıp Müslüman olma.
tebdil: değiştirme.
mutedil: ılımlı.
heterodoks: Kabul edilmiş din kurallarına aykırı.
istinsah: Yazma bir eseri el yazısıyla kopyalama.
naşir: yayımcı.
müreccah: yeğ.
bu meyanda: bu arada.
indi: Herkesçe kabul edilebilecek bir temele bağlanamayıp yalnız bir kişinin kendi kanısına dayanan.
tevellüt: İnsanın doğumu, doğduğu zaman.
mütevellit: Doğmuş, dünyaya gelmiş.
mufassal: ayrıntılı.
tevcih: yöneltme.
tehcir: Göç ettirme, göç etmesine sebep olma, sürme.
menhus: uğursuz.
malumatfuruş: bilgiçlik taslayan.
tevil: yorumlama.
hassa: özellik.
müşir: haber veren.
mabeyin: Eski konaklarda harem ile selamlık arasındaki daire.
müverrih: tarihçi.
layuhti: Hata işlemeyen, yanlış yapmayan.
inşirah: İç açılması, gönül açılması, ferahlık.
berhudar: mutlu.
ibid. (Latin, short for ibidem, meaning "in the same place"); aynı yerde, aynı eserde.
Sic, "böyle" veya "bu şekilde" anlamına gelen Latince bir sözcük. Yazımda genellikle köşeli parantez içinde eğik yazı ile [sic] şeklinde gösterilir ve kendisinden önce gelen kelimenin, deyimin ya da imlâ işaretinin hatalı yazılmadığını; orijinal metne sadık kalındığını belirtir.
kamilen: büsbütün, toptan.
prosopografi: özellikle tarihi şahsiyetlerin hayatını ve aile bağlantılarını arşiv kayıtlarına dayanarak ortaya çıkarma işi.
kamber: kılavuz.
mahfil: toplantı yeri.
ferik: tümgeneral.
tenkil: uzaklaştırma.
tecahül: bilmez gibi görünme.
müştemilat: eklentiler.
muhtasar: kısaltılmış olan.
kabala: Yahudilerde, yazılı olarak konulmuş olan Tanrı kanunlarının yanında, ağızdan ağıza geçen din buyruklarının, İbrani felsefesinin ve efsane yazılarının tamamı.
temrin: alıştırma.
onomastik: Özel adlar ve özellikle kişi adları bilimi.
zeban: dil.
ihata: kavrayış.
mülhem: içine doğmuş.
muhassala: elde edilen sonuç.
usare: öz su.
pogrom: soykırım.
saik: sebep, güdü.
salık: tavsiye.
bahusus: özellikle.
muazzep: acı, sıkıntı.
nehirsöyleşi: anlatılanlarla sınırlı kalan biyografi.
vulgarize: halk için yapılan.
mütearife: aksiyom. Başka bir önermeye geri götürülemeyen ve tanıtlanamayan, böyle bir geri götürme ve kanıtı da gerektirmeyip, kendiliğinden apaçık olan ve böyle olduğu için öteki önermelerin temeli ve öndayanağı olan temel önerme.
mütebahhir: Geniş, derin bilgisi olan.
tevarüs: Bir kimseden miras kalma, mirasa konma.
pencik: Asker yetiştirilmek için savaş tutsaklarından beşte bir oranında ayrılan acemi oğlanı adayı.
muhtasar: kısaltılmış olan.
ricat: vazgeçme.
muhasara: kuşatma.
fütuhat: fetihler.
layiha: Herhangi bir konuda bir görüş ve düşünceyi bildiren yazı.
rana: Güzel, göze hoş görünen.
tevil: Bir sözü veya davranışı görünür anlamından başka bir anlamda kabul etme, çevri.
tedvin: derleme.
ikdam: Gayretle çalışma, sürekli uğraşma.
maruf: belli.
irtikap: Kötü iş yapma, kötülük etme.
terettüp: Gerekme, icap etme.
post scriptum: After the written part.
mimesis: benzetme, öykünme.
knez: Eflaklılar'da babadan oğula geçen bucak kethüdalığı.
kethüda: Zengin kimselerin ve devlet büyüklerinin buyruğunda çalışan, onların birtakım işlerini gören kimse, kâhya.
mebruk: kutlanacak kimse.
vukuf: anlama, bilme.
teşmil: Kapsamına alma, genişletme, yayma.
muttali: Öğrenmiş, haber almış, bilgi edinmiş.
sitayiş: övme.
siyak: sözün gelişi, anlatım biçimi.
sirkat: hırsızlık.
iktibas: ödünç alma.
mahdut: sayısı belli, basit.
olca: ganimet.
sathi: yüzeysel.
afif: dürüst.
cebel: sahipsiz, boş toprak.
salname: yıllık.
ceride: kayıt defteri.
liva: sancak.
dar: yurt.
intisap: bağlanma, kapılanma.
mabat: bitmemiş yazı, devam.
şukka: mektup.
telhis: Sadrazamın, bir sorunu kendi düşünceleriyle birlikte özet halinde yazarak padişaha sunduğu kâğıt.
ruzname: günlük olayların yazıldığı defter.
bendegan: kullar, köleler.
mebzul: bol, çok.
istikraz: borçlanma.
vükela: Osmanlı Devleti'nde bakanlar, vekiller.
mutasarrıf: Tanzimattan sonra, Osmanlı yönetim örgütünde sancakların yöneticisine verilen ad.
musahip: Tatlı konuşmaları ile büyüklerin, özellikle padişahların güzel zaman geçirmelerini sağlamakla görevli kimselere verilen unvan.
serencam: akıbet.
patetik: dokunaklı.
kavl: Yıkılmağa yüz tutmuş yapı.
mostra: göstermelik, model.
müteverrim: veremli.
muaşaka: Birbirini karşılıklı sevme, sevişme, âşıktaşlık.
karine: ipucu.
tezyin: süsleme.
Harrah's Cherokee Casino & Hotel - Mapyro
YanıtlaSilThe casino at Cherokee is the 군산 출장안마 closest 안산 출장마사지 casino to Cherokee and is located on the Great Smoky Mountains of 청주 출장안마 Western North 영천 출장안마 Carolina. This casino is in 의왕 출장안마 the mountains