18 Haziran 2016 Cumartesi

Zaman Sihirbazı




Zaman hakkında mutlaka düşünmüşümdür bir çocuk olarak. Ama şu an ne düşünmüş olduğumu hatırlamıyorum. Bu kitapla belki hatırlarım demiştim. Hayır, daha çok, bilmediğim bir bakış ile hiç düşünmediğim bir anlatım şekli ile karşılamış oldum.

Kahramanımız 6 yaşında, Anton. "Zamanı hep orda". Kafasını karıştıran en büyük mesele, kendisinin zamanı çok varken, büyüklerin zamanı neden çok kıt. Buna eklenen sorun da, saati okuyamamak.

Anton'un arkadaşı olduğu için tanıdığımız Mari, gerçekten zor durumda. Annesi, onu nefes almasına fırsat tanımadan etkinlikten kursa, derse koşturuyor. "Mari son zamanlarda akşamları ve hatta hafta sonları hiç durmadan birçok şey yapıp öğrenmek zorunda olduğu için Anton onun yarım bir arkadaş olduğunu düşünüyordu."

Burda özel olan şeylerden biri, duyguların bir çocuğa uygun bir şekilde somutlaştırılması. Mesela Anton istemeden başkasını üzecek bir şey yaptığını düşündüğünde, karnında bir kirpi meydana geliyor. Midesinde şişen kirpi balığı Anton'u rahatsız ediyor ve bu rahatsızlığı aşmanın yolu da özür dilemek.

Anton'un saat kaç sorusuyla kıvranması, bence çok hoş: "Saat kaçtı ki şimdi? Şu uzun olan çubuk dörtle beşin arasında duruyordu, kısa olansa sekize yaklaşıyordu. Yani bu durumda saat olsa olsa dört, beş ve sekiz arasında bir şeydi."

Anton bir hafta sonu, henüz annesi uyurken uyanmıştı ve saat kaç olursa olsun, bu Anton'a göre kahvaltı zamanıydı.
"Üf be anne, saatin kaç olduğunun farkında mısın? " Anton bu soruyu soranın bu kez kendisi olmasından memnundu.
"Niye ki, kaç?" diye sordu annesi telaşla.
"Kahvaltıdan hemen önce!"

"Tüm büyükler! Hiç birinin bol vakti yoktu, hatta hiç mi hiç zamanları olmuyordu, bu yüzden de durmadan saate bakıyorlardı. Anton'sa bunu garip buluyordu. Onun zamanı vardı. Arkadaşlarının da. Ve hiçbiri saate bakmıyordu. Yani, neredeyse hiç. Daha çok başlarına gelecek yeni bir maceranın peşine takılmakla meşgullerdi."

Anton büyükbabasıyla görüşünce bu konudaki sorularını ona sordu.
"Ama ben saatleri öğrenmek istemiyorum. O zaman bir daha ASLA vaktim olmaz da ondan! Saat okuyabilenlerin hiç zamanı olmuyor. Sadece çocukların vakti var. Çünkü saatleri bilmiyorlar."

Büyükbabası, bunun karşısında, "benim zamanım var, çünkü onu kendime ayırıyorum" dedi. "Saatleri öğrenmek kötü birşey değildir, Anton. Çünkü sadece saat okumayı öğrendiğinde kendine zaman ayırabilirsin."

Anton'un bu kafa karışıklığı bana da yararlı oldu. Hiç bu konuda, büyükbabası gibi net düşünmemiştim.

Güzel olan bir şey de, yıl kavramını bilmeyen bir çocuğa, bunun nasıl anlatılacağı:

"Bir yılda 1 x doğum günü, 1 x yılbaşı ve  1 x anneler günü, 1 x babalar günü kutlarsın."