22 Eylül 2013 Pazar

Cani mi Masum mu?

Osmanlı'nın polisiyesi olabileceğini hiç düşünmemiştim. Bakınca, bir dili terk edince, unutulmuş nice polisiyemiz vd. olabileceğini düşündüm. Üzücü bence, geçmişten bihaber olmak.

Bihaber demişken, tabi bu kitapta Osmanlıca sözcüklerle çok sık karşılaştım. Ne mi oldu? Bi baktım, gündelik hayatımda temaşa etmek fiilini kullanmışım. Bu çok tehlikeli baktığında. Behzat Ç'de, Harun'un İngilizce konuşan vatandaşlara "anama mı küfrediyon" diye kızması benzeri şeyler olabilir, aman dedim, öğrendiklerimi kullanmayayım.

Edebiyat şaheseri şu cümleye bakınız:

"Mağrur ısırganlar arasında büyümüş mahcup bir menekşe idi."

Yazar da okurla konuşur gibi yazmış;

"Gümence İstasyonu'na karib bir mevkide, Vardar Nehri kenarında, güzel bir ağaçlık arasına bina edilmiş olan o latif evceğizi elbet unutmadınız!
Hani ya, bir sene evvel Refik Bey Kayalı Çiftliği'ne gitmek için Vardar'dan geçit bulamayarak ilticaya mecbur kalmış olduğu mühendis evceğizi! Hatırınıza geldi ya! İşte yine bu ...."

Her ne olursa olsun, gerçekçi ve kapitalist bir bakış açısı kendini iyiden iyiye hissettiriyor:

"Fakat Refik Bey'in konağı nerede? Otelde ikamet eden Refik Bey'in bir de konağı olduğunu bilmiyoruz! diyeceksiniz. Refik Bey'in parası olduğunu bilirsiniz ya! Parası olanların pek kolay bir konak sahibi olabileceğini teslimde tereddüt etmezsiniz. Para, o mucizekar maden parçaları nelere muktedir değildir!"


mirat: ayna.

menfa: sürgün olma durumu.

telif: özgün biçimde oluşturulan.

cihet: yön, taraf.

latif: yumuşak, hoş bir güzelliği olan.

letafet: güzellik, hoşluk.

tedricen: gitgide.

kıranta: saçları ağarmaya başlamış erkek.

şayeste: uygun, yakışır.

iştiha: iştah.

itmam: tamamlama.

izhar: belirtme, gösterme.

istifsar: anlamaya çalışma, sorma.

iktifa: yetinme.

nihan: gizli.

bahusus: özellikle.

muazzez: saygı duyulan.

tahkir: aşağılama.

muzlim: karanlık.

şimendifer: demiryolu.

mahut: bilinen.

zulmet: karanlık.

inayet: iyilik.

kerime: kız evlat.

mefkure: ülkü, ideal.

hatime: sonuç.

meyus: üzgün.

ıtlak: genelleme.

vahi: boş, saçma.

temellük: kendine mal etme.

meserret: sevinç.

tecviz: izin verme.

isal: ulaştırma.

ifham: bildirme.

şetaret: sevinç.

izhar: belirtme.

tarh: çiçek dikmeye ayrılmış yer.

temessül: benzeşme.

ihtizaz: titreşme.

ittihaz: sayma, tutma.

cevelan: gezinme.

cesim: büyük.

rüfeka: arkadaşlar.

tekellüf: güçlüğe katlanma.

nermin: nazik.

menhus: uğursuz.

fevk: üst.

sahavet: cömertlik.

sahih: gerçek.

elan: şimdi.

ikrar: açıkça söyleme.

taharri: arama.

taalluk: ilgisi olma.

tasdi: can sıkma.

tehalük: can atma.

vusul: ulaşma.

mütehayyir: şaşmış.

tebriye: temize çıkarma.

istirdad: geri alma.

badehu: ondan sonra.

tenvir: aydınlatma.

sirkat: hırsızlık.

tadat: sayma.

tebdil: değiştirme.

dilber: alımlı, güzel kadın.

intiha: sona erme.

7 Eylül 2013 Cumartesi

sol, sinizm, pragmatizm

Dünyaya soldan mı sağdan mı bakıyorum, henüz kararımı veremedim. Ama solun ne yaptığını merak ediyorum. Hem entelektüel gelişim söz konusu olduğunda yararlı olabilecek bir kaynak, hem de bu olmasaydı da, iddiası büyük: halkın yararını en üst düzeyde savunmayı görev edinmiş durumda.

Aslında, dünyaya sadece sağdan ya da soldan bakmaya karşıyım, bu arada, bu notu düşmeliyim. Çünkü, sadece sağdan ya da sadece soldan bakıp karşı tarafı anlamaya çaba harcamamış olanların konuşmalarından ve yazılarından sıkılıyorum, elimde değil.

Yazar, solun, dünyayı değiştireyim derken, bunun kolay olmayacağını gördüğünde kapıldığı umutsuzlukla bağlantılı olarak sinik bir tavra büründüğünü belirtiyor. Sinik.. Bence umutsuzlukla bağlantılı, bu benim yorumum. Bir şeyi başaramayacağını anlar gibi olduğunda hani böyle alay edercesine bir tavır takınır ya insan..

Ona göre: "solun yoksullarla konuşmak gibi bir sorunu olmalı; dinlemeyi içeren bir pratik olduğu şuuruyla yapılmalı bu konuşma; yani öğrenen bir konuşma olmalı- ki bu aynı zamanda yoksulların da konuşmayı öğreneceği bir deneyim olabilsin."

Yazar, şöyle anlatıyor sinik tutumu: "Sinik tutum, bireysel/orijinal bir "tutunamayan"ın hali olmaktan çıkmış, kitle kültürünün anonimliği içinde yayılmıştır. Modern sinikler, "entegre olmuş asosyal"lerdir."

Yazar, akademisyen camiasını, duymak istemeyeceği gerçeklerle uyarıyor: Sadece unvan odaklı bir çalışma programından, öğrenciyi ikinci plana atma tutumuna kadar. Çalışmanın güç kaynağının merak duygusu olmasının, çok da rastlanmayan bir durum olduğunu söylüyor bence.

İlgimi çeken bir husus da, şiddeti bir başka açıdan anlatması bir yerde. Şiddetin tanınma talebi anlamına gelebileceği yazıyor burada. Haklı olabilir bence.

Yazar, entelektüel olma durumunun medyadan nasıl etkilendiğini de ele almış. Burada dikkatimi çeken kavram: konuşma ifradı. Bu günlük hayata da yansımış bir durum bence: ne olursa olsun, içeriğin niteliğini göz ardı ederek konuşma. Burada mühim olan, konuşuyor olmak.

Zamanımızın iletişiminde dinleme olayının pek önemsenmediğini şu sözler bence çok güzel anlatıyor: pusu susuşu. Bu ne anlama geliyor: ""ben sizi dinledim ama" meşruiyetini koparabilmek uğruna dişini sıkıp berikinin sözünün bitmesini beklemek." Yaptığımızı bundan güzel anlatan bir cümle görmedim şimdiye kadar.

Yine, bu kitapta da, ne çok sözcüğün anlamını bilmediğimi gördüm; hayırlı olsun:)

gayz: öfke, hınç.

tefrik: ayırma, ayırt etme.

rayiha: güzel koku.

tahdit: sınırlama, çevreleme.

avadan: araç, aygıt.

sahih: gerçek, doğru.

tereke: miras.

şedit: şiddetli.

cehd: çaba.

zilyet: sahibi kendisi olsun olmasın bir malı kullanmakta olan, elinde tutan kimse.

galiz: kaba ve çirkin.

madun: alt, ast.

mutazarrır: zarar görmüş.

teşmil: genişletme, yayma.

mukayyet: bağlanmış.

zübde: öz.

irca: eski biçimine çevirme.

varit: olabileceği akla gelen.

niza: kavga.

tavsif: nitelendirme.

sarih: açık, belirgin.

rasat:  gözlem.

iktifa: yetinme.

behemehal: mutlaka.

maişet: geçim, geçinme.

tebellür: belirme.

müptezel: saygınlığını yitirmiş.

akim: kısır, verimsiz.

takaddüm: öncelik.

kanava: hendek.

tedrici: yavaş yavaş.

huruç: çıkma, çıkış.

mümeyyiz: ayıran, seçen.

takdis: kutsal sayma.

tedhiş: yıldırı.

sıyanet: koruma.

tahkimat: savunma sistemleri.

tenkil: uzaklaştırma.

temellük: kendine mal etme.

hamaset: yiğitlik, kahramanlık.

ihtiram: saygı.

asri: çağdaş.

kavi: dayanıklı.

zebun: dayanıksız.

tevcih: yöneltme.

insiyaki: içgüdüsel.

huşunet: sertlik, kabalık.

mahdut: çevrilmiş, sınırlanmış.

kuvve: yeti.

izale: yok etme, giderme.

inhisar: tek başına  sahip olma.

ufunet: pis koku.

saik: sebep.

meskenet: miskinlik.

beşuş: güleryüzlü, şen şakrak.

insicam: düzgünlük, tutarlılık.

atıfet: iyilik, bağış.

tikel: kısmi.

teslis: üçleme.

telif: uzlaştırma.

mesel: örnek alınacak söz.

siftinmek: oyalanmak.

palyatif: geçici.

müesses: kurulmuş.

mümeyyiz: iyiyi kötüyü seçen.

mütemmim: tamamlayan.

berkitmek: sağlamlaştırmak.

mutasavver: tasarlanmış.

mahut: bilinen, adı geçen.

tecessüs: anlama merakı.

tecezzi: parçalara ayrılma.

minval: biçim, tarz.

muharrir: yazar.

amil: etken.

serencam: akıbet.

fiktif: itibari: gerçekten öyle olmadığı halde öyle sayılan.

tuba: Cennette bulunduğuna inanılan, kökü yukarıda, dalları aşağıda büyük bir ağaç.

namütenahi: sonsuz, ucu bucağı olmayan.

fesahat: Kurallı, etkileyici, heyecan verici, inandırıcı, sanatlı söz söyleme.

mündemiç: içkin.

hassa: özellik.

matuf: bir yöne eğilmiş.

irat: gelir.

teşrih: Bir sorunu veya konuyu ele alıp en ince noktalarına kadar gözden geçirerek anlatma, açımlama.

netameli: Gizli bir tehlikesi olduğu sanılan, tekin olmayan.

tevekkeli: boşuna, sebepsiz.

muteber: saygın.

tedricen: azar azar.

mevkute: Belli zaman aralıkları ile çıkan yayın, süreli yayın, periyodik.

belagat: İyi konuşma, sözle inandırma yeteneği.

kağşamak: eskimek.

tedhiş: yıldırı.

serazat: serbest, özgür.

mütekamil: olgunlaşmış.

teşrik: Yaptığı bir işe bir kimseyi ortak etme.

kuvve: düşünce, niyet.

malumatfuruş: bilgiçlik taslayan.

allame: çok bilgili.

izlek: keçi yolu, patika.

nekes: cimri.

anafor: girdap.